Sinem Sal, hayli beğenilen ve kısa sürede dokuz baskı yapan ilk romanı ‘Bizim Zamanımız’ın ana karakterinin çocukluğuna gittiği yeni romanı ‘Mihrap’ta 80 darbesi sürecinde babasını kaybeden küçük bir kız çocuğunun gözünden Türkiye’nin yakın tarihinin karanlık, sisli ve huzursuz günlerine götürüyor bizi. Naif ama çarpıcı bir roman.
ZEYNEP TÜTÜNCÜ GÜNGÖR/Radikal kitapsanat
Dokuz baskı yapan ‘Bizim Zamanımız’ın yanı sıra ‘Dank’, ‘Geçtiğimiz Altı Ayda Çok Şey Oldu’ ve ‘Behice’nin Yarım Kalan İşleri’ gibi kitaplarıyla hatırı sayılır bir okur kitlesi kazanan Sinem Sal, yeni romanı ‘Mihrap’la karşımızda. Her ne kadar yazarın ilk romanı olan ‘Bizim Zamanımız’la bağlantılı olsa da ‘Mihrap’, Sinem Sal’ın deyimiyle müstakil bir eser olarak okunabilir. 1990’lı yılların, milenyuma girişin hüznünden ve neşesinden beslenen ‘Bizim Zamanımız’daki ana karakter olan Mihrap’ın çocukluğuna, 1980’li yıllara bir yolculuk yapıyoruz bu kitapla. Roman, 80’lerin samimiyetini ve İstanbul’un Hasköy semtinin mahalle kültürünü yansıtarak Türkiye’nin yakın tarihinin karanlık, sisli ve huzursuz günlerine götürüyor bizi. Darbe atmosferini bir çocuğun gözünden yansıtan ‘Mihrap’, 12 Eylül’ü masum, ancak bir o kadar derin bir bakış açısıyla ele alıyor. Henüz 10 yaşındaki Mihrap’ın dünyası, darbe dönemini yalnızca ‘sokağa çıkma yasağı’ kısmını anlayabildiği bir saflıkla şekilleniyor. Önce mahallelerinden babasının yakın arkadaşı Ertan Abi’si gidiyor; kırmızı-mavi ışıklar geceyi aydınlatırken polis arabasıyla. Fakat onun yaşamındaki asıl kırılma, babasının ani kaybı ve bunun yarattığı yas süreci oluyor.
Kim demiş çocuk aklı diye?
Babasının kaybını çocuk aklıyla çözmeye çalışan Mihrap, onu geri getirebileceği inancıyla mücadeleye girişiyor. Ölen kişilerin 40 gün boyunca evlerini ziyaret edeceğini duyan Mihrap, eğer babasının gitmesine sebep olan şeyleri ortadan kaldırabilirse ziyarete gelen babasının bir daha ölmeyeceğini düşünüyor. İşte bu nedenle babasının gidişine sebep olduğunu düşündüğü her şeyi ortadan kaldırmaya çalışarak başlıyor işe. Ona göre babasını eve döndürmenin yollarından biri, Ertan Abi bulmaktan geçiyor. Ertan Abi’nin acısından kalp krizi geçiren babası o bulunursa bir ihtimal geri dönebilir diye düşünüyor. Babasının kalbini yoran darbe ise eğer Mihrap darbeyi de geri almayı planlıyor. Böylelikle babasının kalbinin tekrar çalışacağına inanıyor. Mihrap, yaşından beklenmeyen olgunluğu ve kimi zaman boyunu aşan kurnazlığıyla kendine hayran bırakırken hem tebessüm ettiriyor hem de burnumuzun direğini sızlatıyor. ‘Çocuk aklı’ deyip geçilmesini katiyen kabul etmiyor Mihrap, çünkü ona göre babaannesi ölürken ruhunu onun içinde unutmuş.
Kadın gücü
‘Mihrap’, kadınların gerektiğinde nasıl bir arada ve çok güçlü durabileceğini hatırlatmasıyla da farklı bir perspektif sunuyor okuyucuya. Babasının gidişinden sonra ‘hükümet gibi kadın’ olan annesi Asiye ile birlikte mücadeleye başlayan Mihrap, fakir olduklarını biliyor ama hiç hissetmiyor. Annesi dulluğa hemen uyum sağlamış gibi görünse de o, yetim arasındaki anlamlı mesafeyi koruyor. Sinem Sal’ın bir çocuğun yas sürecini anlatırken 80’lerin sosyal, politik ve ekonomik etkilerini naif ancak çarpıcı bir üslupla işlediği ‘Mihrap’, geçmişin ağırlığını ve geleceğe dair umudu simgeliyor. Sevginin, direncin ve dayanışmanın gücünü hatırlatan ‘Mihrap’, bir dönemi, bir mahallenin sıcaklığını ve çocuk olmanın dayanılmaz ağırlığını derin bir samimiyetle ele alarak kalbimizi çalıyor.