Ömer Erdem’in şeni güzelliği ‘Dolayımlar’dan (Everest) daha bir-iki sayfa okumakla, ezgiyi duymaya başlıyorsunuz, ‘Ben de gittim bir geyiğin avına’, Ne tuhaf, bir şiir türküyü de kendi dolayımına alıyor ve yalnızca müzik olarak bırakmıyor, içine katıyor.
Haydar Ergülen/KitapSanat
Uçardan turna, koşardan geyik, yüzerden balina. İşte şiiri biz hep bunlarla bildik desem mübalağa sanılır, sanan vardır, lakin Ömer’in kitabını okuyunca yanılır. Şiiri hem bunlarla hem şiirle bildik çünkü. Beklemeyi de bildiğimiz gibi. Bazı şiirler bazı yaşları beklediği kadar, bazı şairleri de bekler. Geyiğin peşine düştüğümüz şiiri Ömer Erdem’den beklediğimiz gibi.
Eski şiir alışkanlığından olsa gerek, hiç tartışıp ‘uç’madan, şairin kendisiyle de şiirin içinde yeniden tanıştığım şiirleri çok sevdiğimi söylemek isterim. Turgut Uyar okurken, Sezai Karakoç okurken sıkça yaşadığım bu hali, Ömer Erdem okurken de yaşadım, şimdi ‘Dolayımlar’ı okurken de baştanbaşa. Şiire adını da veren Necatigil dizesiyle, “İyidir beraber olmamız” duygusunu kitapla, şairle ve şiirin öncü geyiğiyle elbette, paylaşarak.
Gelenekten ve yorumundan söz edilirken, en son ve heyecanlı örneklerinden biri olarak hep söz edilecek ve okunacak bir destan ‘Dolayımlar’. “Şiire can veren cevher/gözden gelir” ve “sabah bilgisiyle/geceye destan söyleyen” bu şiir, uzun uzun okumalar kadar uzun uzun durmalara da yer ve olarak verir.
‘Su gibi akıp giden’ şiirlerden değildir, sarp bir şiirdir, çetin, tozlu, taşlı, yokuş yolun şiiridir: “baş geyikle bir dağda / ayakları kanata kanata vardık”.
Ömer Erdem’in şiiri büyük bir göz gibi çalışıyor. İç gözüyle dünya gözü, insandan topluma güncelden yüzyıla uyumsuzlukların içinde bir keşif aracı gibi dolaşıyor, tarıyor ve şiire topluyor. Bilmenin, bildiğini de bilmezden gelmenin şiiri oluyor. Muhabbet kitabı da sayılır. Yer yer bir derviş bir geyikle hem dolaşıyor hem söyleşiyor, “odanın ortasında güneşten deniz / geyiğin sağ gözünde gemiler / bıçak olup çıkıyor limandan/ aşka halat olmuş ne varsa” .
Tarih, coğrafya, Anadolu, iktisat, siyaset, tasavvuf, tabiat, söylence, Yunus, Hacı Bektaş, gönlünüz nereyi çekiyorsa bir derin yolculuk ‘Dolayımlar’.