Polonya’nın AB dönem başkanlığı, Avrupa’da güvenliği ve birliğe üyeliğe ilişkin tartışmaları yeniden alevlendirdi. Almanya ve Fransa’nın siyasi istikrarsızlıklar ve hükümet krizleri yaşadığı bir dönemde Polonya’nın AB’deki ağırlığını artırabileceği ve yeni lider olabileceği tespitleri yapılıyor.
.Doğu Avrupa bölge uzmanı Emrah Dokuzlu, AB Dönem başkanlığını devralan Polonya’yı önümüzdeki 6 ayda nelerin beklediğini AA Analiz için kaleme aldı. İşte madde madde Avrupa’nın tartıştığı “Polonya” konusu…
*Polonya, Avrupa Birliği (AB) dönem başkanlığını bugün Macaristan’dan devralacak ve 30 Haziran 2025’e kadar topluluğa liderlik edecek. İkinci kez AB Konseyi dönem başkanlığını üstlenecek olan Polonya’nın liderliği zorlu bir döneme denk geldi. Devam eden Rusya-Ukrayna Savaşı, dünya genelinde artan jeopolitik gerilimler, enerji tedariki ve ekonomik problemlerin arttığı uluslararası ortamda, Polonya geminin dümenine geçiyor. Analistlere göre, Almanya ve Fransa’nın siyasi istikrarsızlıklar ve hükümet krizleri yaşadığı bir dönemde Polonya AB’deki ağırlığını artırabilir ve yeni lider olabilir. Peki bu ne kadar mümkün?
Dönem başkanlığının öncelikleri
*Bu yıl, AB dönem başkanlığının ana temasını güvenlik vurgusu oluşturuyor. Güvenlik, askeri alanın ötesine uzanan çok boyutlu bir plan olarak, enerji güvenliği, gıda güvenliği, ekonomik güvenlik, sağlık güvenliği, bilgi güvenliği ve sivil güvenlik şeklinde 7 kısımda değerlendiriliyor.
*AB güvenliğinin güçlendirilmesi ve savunma kapasitesinin artırılması amacıyla Doğu Kalkanı projesi için finansman sağlamak, AB’nin doğu ve güney genişlemesini hızlandırmak, Rusya’ya daha sert yaptırımlar uygulamak ve bunlarla beraber transatlantik bağları derinleştirmek bu dönem başkanlığının ana hedefleri olarak belirlendi.
*Bunlara ek olarak, “AB ve Türkiye’nin yakınlaşma yönünde somut adımlar atmasını istiyoruz. Türkiye sadece güvenlik açısından değil, aynı zamanda ekonomi açısından da çok önemli bir stratejik ortağımızdır” ifadesi ile Türkiye-AB arasında oluşacak pozitif gündeme de işaret edildi. Zira, Türkiye sadece AB’nin güvenliği açısından değil, değişen enerji koridorları açısında da kritik bir konumda.
*Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle artan enerji fiyatları düşünüldüğünde, Polonya AB içindeki yükselen rekabetin olumsuz etkilerine ilişkin tartışmaya öncülük etmeyi planlıyor. Bu süreçte, dış politikaya ilişkin geliştirilen 3 projeyi takip etmek önemli. Bu projelerden ilki, Avrupa uluslar topluluğunun tarihi ve geleceği üzerine bir tartışma platformu oluşturmak üzere Polonya tarafından teklif edilen Kosciuszko Forumu’dur. İkincisi, AB’ye katılmayı hedeflemeyen ülkelerde Avrupa yanlısı reformlar üzerinde daha güçlü bir etkiye sahip olmanın amaçlandığı Doğu Ortaklığı projesidir. Üçüncüsü ise, Polonya’nın doğu sınırlarını ilgilendiren ve inşasına fon sağlamayı amaçlayan Doğu Kalkanı projesidir. Öne çıkan bu konular, Polonya’nın dönem başkanlığında odaklanacağı dış politika konularının temel çerçevesini gösteriyor. [1]
*Ukrayna, Moldova, Gürcistan ve Batı Balkan ülkeleri AB’nin genişleme planında yer alıyor. Dönem başkanlığı süresince Polonya “açık kapı” politikasına bağlı kalarak bu ülkelerin entegrasyonuna ve üyeliğine destek verecek. Varşova, genişleme ile güvenliği birbirine bağlı iki unsur olarak değerlendiriyor. Bu sebeple Polonya, AB dönem başkanlığı süresince Ukrayna ile katılım müzakerelerine başlamanın yanı sıra Moldova ve Gürcistan konusunda da güçlü destek vermeye hazırlanıyor. Ancak, AB içinde Macaristan ya da Slovakya gibi Ukrayna konusunda farklı düşünen ülkeler müzakere sürecini uzatabilir.
-Transatlantik ile ilişkiler
*Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başkanlık seçimi Polonya’da oldukça yakından takip edildi. Koalisyondan oluşan mevcut hükümetin daha önce ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump’a yönelik eleştiri ve ithamlarının aksine, şuanda muhalefette olan Hukuk ve Adalet Partisinin (PiS) Trump ile yakın ilişkisi ve geçmişte yürüttükleri işbirliği, ABD seçimlerinin Polonya siyasetine etkisini değerlendirmeyi gerektiriyor.
*Trump’ın yeniden Başkan seçilmesine ilişkin Polonya’nın bazı endişeleri vardı. Trump başkanlığında, Ukrayna’ya verilen askeri desteğin kesilmesi ve AB’ye yönelik gümrük vergilerinin artması ihtimalleri Polonya’nın askeri açıdan savunmasız kalacağı korkularını beraberinde getirdi. Bununla birlikte, mevcut hükümetin geçmişte Trump’a eleştirel bir tutum sergilemesi durumu daha da zorlaştırdı. Polonya Başbakanı Donald Tusk geçmişte Trump’ı Rus yanlısı olarak itham etti ve Polonya’nın güvenliği açısından zararlı olacağını belirtti. Buna mukabil, muhalif PiS partisi yetkilileri Trump’ın yeniden seçilmesinden duydukları memnuniyeti gizlemediler. Hatta, Trump’ın yeniden seçilmesi Polonya’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde PiS’in tekrar seçilebileceği umudunu aşıladı.
*Ancak, şunu belirtmekte fayda var, Trump oldukça pragmatist bir lider. Polonya’ya karşı geçmişte hakkında söylenenleri dikkate alarak hareket etmeyecektir. İki ülke arasındaki ilişkiler yalnızca siyasetle sınırlı değil ve siyasi farklılıklarına rağmen, stratejik işbirliğini baltalayabilecek ihtilaflı konulara odaklanmayacaklardır. İki ülkenin ortak jeopolitik çıkarları var ve alınan diplomatik kararlar uzun yıllara dayanan bir plana göre şekilleniyor.
*Trump’a göre Polonya sadık bir müttefik. Trump, başkanlığı dönemindeki ilk resmi ziyaretlerinden birini Polonya’ya yaptı ve bu ziyaret esnasında 12 Orta ve Doğu Avrupa ülkesi arasındaki işbirliğini geliştirmeyi amaçlayan, Polonya liderliğindeki bölgesel bir forum olan “Üç Deniz Girişimi” projesine de güçlü destek verdi.
*Yine aynı dönemde ABD, Rus doğalgazını Baltık Denizi üzerinden Polonya’yı devre dışı bırakarak Almanya’ya taşıyacak olan Kuzey Akım 2 doğal gaz boru hattı projesine karşı muhalefetini sürdürdü ve Polonya’nın enerji kaynaklarının çeşitliliğini güvence altına almak için sıvılaştırılmış doğalgaz sevkiyatına başladı. Bu süreçler bize, Avrupa enerji sahasından Rusya’nın silinmesi için yapılmış uzun soluklu bir planı da gösteriyor. Polonya ise dönem başkanlığı süresince Rusya ile AB ülkeleri arasındaki bağımlılığı azaltacak her türlü teşebbüse destek verecektir. Ancak, tüm AB ülkeleri Polonya ile benzer durum ve düşüncede değil. Macaristan ve Slovakya Rusya konusunda farklı görüşte olduklarını açıkça beyan edebiliyorlar, bir de Almanya gibi durumdan rahatsızlık duymalarına rağmen boyun eğmek zorunda kalan ülkeler var.
*Polonya savunma bütçesinin yüzde 35’ini ABD askeri teçhizatı satın almaya ayıran ve 2025’e kadar Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’nın (GSYH) yüzde 4,7’sini savunmaya harcamayı planlayan bir ülkedir. Dolayısıyla bu durum önceliğini savunma harcamalarına veren Trump’ı memnun edecektir. Zira, yapılan anketlerde Polonyalıların önemli bir kısmı AB için en değerli müttefikin ABD olduğunu düşünüyor. [2] Yine Polonyalıların önemli bir kısmı ABD desteği olmaksızın AB’nin kendini savunamayacağını düşünüyor.
-Yaklaşan seçimler
Polonya’nın AB dönem başkanlığı, Avrupa’da güvenliği ve birliğe üyeliğe ilişkin tartışmaları yeniden şekillendirecek bir imkan sunacak. Polonya için verilen görev Avrupa Konseyi başkanlığı değil, AB Konseyi başkanlığıdır. Bunlar birbirine benzer görevler gibi görülse de ağırlıkları tamamen farklıdır. AB Konseyi oldukça önemli bir kurumdur ve gündemi belirleme gibi sembolik açıdan önemi vardır. Ancak, AB Konseyi başkanlığında Dışişleri Bakanının rolü ciddi şekilde kısıtlanmıştır.
*Tüm bunların dışında, Polonya’nın gündeminde Mayıs 2025’te yapılması planlanan Cumhurbaşkanlığı seçimleri de var. Yaklaşan seçim kampanyası, Ukrayna’nın AB’ye ihracatında ithalat vergileri ve kotaların askıya alınmasına ilişkin yeni tartışmalarla aynı döneme denk gelecek. Varşova, Ukrayna ile ticaret görüşmelerini ancak mayıs ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra ele almayı planlıyor.
*Ukrayna konusu sadece Polonya dış politikasının değil, iç siyasetinin de önemli bir unsuru haline geldi. Birçok Polonyalı, Ukrayna’nın AB üyeliğini, ülkenin tarım potansiyeli ve büyük ölçekli yapısı nedeniyle bir tehdit olarak görüyor. Ayrıca, özellikle de Polonyalı çiftçilerin protesto gösterileri ve İkinci Dünya Savaşı sırasında Ukraynalı milliyetçiler tarafından etnik Polonyalıların katledilmesiyle ilgili tarihi ihtilaflar iki ülke arasındaki gerginliği arttırdı. Fakat, Rusya ile devam eden savaş nedeniyle Polonya ve Ukrayna arasındaki ihtilaflar kontrol altında tutuluyor. Ama tüm bunlar Polonya toplumundaki Ukrayna önyargısını saklamaya yetmiyor. Polonya devlet araştırma ajansı CBOS tarafından yapılan bir ankete göre, Polonyalıların çoğunluğu Kiev’in topraklarının bir kısmını ya da bağımsızlığını bırakmasını gerektirse bile Ukrayna’daki savaşın sona ermesi gerektiğine inanıyor.
*Ukrayna’daki durumu çözüme kavuşturmak için girişimlerde bulunan Budapeşte’nin aksine Varşova, olası ateşkes görüşmelerinden vazgeçmeden Kiev’i desteklemeye devam edecek. *Ukrayna’nın düşmesinden sonra Rusya’nın bir sonraki genişleme hedefinin Polonya olacağı düşüncesi Polonya dış politikasının önceliklerini şekillendirmeye devam ediyor. Bu açıdan, Ukrayna’ya destek Polonya için jeostratejik bir çıkar olarak görülüyor.
*Bir diğer husus da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yarışacak olan partilerin mevcut pozisyonları. Halihazırdaki hükümet bir koalisyondan oluşuyor ve son yapılan seçimlerde oy çokluğunu alamasa da sandalye çokluğunu elde etmesiyle hükümet olmayı başardı. Ancak anketler, geçen bir yılın ardından Tusk’a olan güvenin azaldığına işaret ediyor. Cumhurbaşkanlığı ise PiS partisinin elinde. Bu bölünmüşlük içinde kritik karar alma süreçlerine girecek olan Polonya’nın doğası belki kendi deyişlerine uygun bir fotoğraf ortaya koyacak. “gdzie dwóch Polaków tam trzy opinie” iki Polonyalının olduğu yerde üç farklı fikir vardır.