Ebru Ojen, ‘Belgrad Kanon’da hiç gelmeyecek güzel günler için umudu arayan, ikisi siyasi mülteci biri çocuk üç kaybolmuş insanı anlatıyor. Ojen, susulan gerçeklere, yok sayılan hayatlara yine yüksek sesle ve cesurca isyan ediyor.
Efnan Atmaca/KitapSanat
Ebru Ojen, edebiyatımızın en sert ve ayrıksı seslerinden biri. 2017’de Doğan Hızlan, Selim İleri, Latife Tekin, Ömer Türkeş, Ayfer Tunç, Metin Celâl, Handan İnci, Semih Gümüş, Seval
Şahin ve Kemal Varol’dan oluşan jüri tarafından Hürriyet Kitap Sanat’ın ‘Geleceğin 10 Yazarı’ soruşturmasında ilk kitabı ‘Aşı’ ile birinci seçilmişti. Bu ünvanın hakkını da art arda yazdığı ‘Et Yiyenler Birbirini Öldürsün’ ve ‘Lojman’la verdi. Hatta İngilizceye çevrilen ‘Lojman’ geçen yıl ABD ve Kanada’nın prestijli ödüllerinden Republic of Consciousness Prize’ı kazanarak yılın kitabı seçilmişti.
24 saatlik macera
Yeni kitabı ‘Belgrad Kanon’da farklı bir özgürleşme hikâyesi anlatıyor Ojen. Yine çok katmanlı bir hikâye. İhsan ile Sedat romanın kahramanları. Bir de Lubomir. Siyasi suçlardan dolayı memleketten kaçmak zorunda kalmış iki mülteci İhsan ile Sedat. Belgrad’da yaşama tutunma savaşı veriyorlar. Sedat hayata uyumlanmaya, ufak da olsa keyif molaları yaratmaya çalışıyor. Ama İhsan asla gerçekleşmeyecek bir hayalde buluyor nefes alacak gücü. İkisi de bir depoda çalışıyor. Kaçaklar. Sedat kendine bir sevgili bulup onun evine yer-
leşiyor. İhsan ise depoda kalıyor. Oradan sadece kumarhaneye gitmek için dışarı çıkıyor. Bir gece depo basılıyor. Kumaşları çalıp İhsan’ı öldüresiye dövüyorlar. Kaçarken de bir çocuk unutuyorlar arkada: Lubomir. Deponun sahibi çocukla kumaşları takas yapmak için Lubomir’i İhsan’a emanet ediyor. İhsan çocuğu alıp Sedat’la buluşmaya gidiyor ve bu üçlünün sadece 24 saatlik macerası başlıyor. Ojen, tüm yaşananları ayrı ayrı, üçünün ağzından anlatıyor.
Ölüme alışmak
İhsan için o günün anlamı büyük, çünkü o gece kumarhanedeki büyük ikramiyeyi kazanacağına emin. Sedat’la buluşup çocuğu güvendikleri bir tanıdıklarının yanına bırakıp kumarhaneye gidiyorlar. Sonra da çocuğu alıp takas mekânına varacaklar. Ojen, İhsan’ın öyküsünde diğer kitaplarında da olduğu gibi sanrılara başvuruyor. Onun anlattıklarından geçmişine gidiyor, hem politik hem de insani bir hesaplaşmaya şahit oluyoruz. İhsan, “Bizim dışımızda kimse ölümümüze alışkın değil” diyor.
Sedat ise İhsan’a eşlik ederken yeni başlangıçlar yapabilme kudretine sahip olduk-
larına inananlardan. Lubomir’e gelince. Annesini sert, kavgacı, haydut üvey babasıyla paylaşmak zorunda olan bir çocuk. O gece kaçak olarak gitmiş depo basmaya, uyuyakalınca unutulmuş depoda. Korkmuyor Lubomir, çünkü hayatı zaten dehşet içinde geçiyor. Onun normali dehşet ile korku arasında yaşamak. İhsan’ın öleyazarak günü tamamlamaya çalışmasına acıyor. Sedat’ı ise hiç güvenilir bulmuyor.
Belgrad’da, yani pek çok insanın kısa süre önce yaşanan savaşta yok olduğu o tekinsiz şehirde kaybolmuş üç insanın kendilerini, umudu bulma hikâyesi ‘Belgrad Kanon’. Onların benzemez sanılan sesleri, aslında aynı duyguyu haykırıyor: Özgürlüğü, insan gibi yaşama isteğini, geleceğe dair umut taşıma heyecanını. Ojen, ‘Et Yiyenler Birbirini Öldürsün’ için yaptığımız söyleşide “Öfkeliyim, çünkü gözlerim görüyor ve kafam ayık. Kime silah doğrultuluyor, kime haksızlık ediliyor, kim gerçekte kendini neyin üzerinden var ediyor tüm açıklığıyla görüyorum. Her şeyin farkındayım! İnsanların kendi türüyle beraber doğadaki bütün türlere karşı bu kadar zalim olmasına karşı öfkeliyim. Bu yüzden yazdıklarımın üzerinde her zaman kara bir bayrak dalgalanır” demişti. ‘Belgrad Kanon’da Ojen, bu kara bayrağı alıyor daha da evrensel bir yere dikiyor yazar. Diyor ki kitapta İhsan ile Sedat aralarında konuşurken, “Demokrasi, Antik Yunan’dan beri temiz değil dostum”. Bu cümle sanki bugünün dünyasına bir cevap. Ebru Ojen susulan gerçeklere, yok sayılan hayatlara, umursanmayan isimlere, demokrasi adına gerçekleştirilen suçlara, aşk adına bitirilen hayallere ve göz göre göre işlenen cinayetlere, katliamlara yine yüksek sesiyle ve cesurca isyan ediyor.