13.3 C
New York kenti
Pazartesi, Nisan 28, 2025

Buy now

Yedinci Gün’den ‘İnsanlığın Büyük Verandası’na

Ferdi Çetin’in kitabı Yedinci Günün Karanlığı’ndaki kısacık öyküler birer şiir formuna bürünürken akılda uzun süre kalmaya devam ediyor. Üslup olarak da öyküye bambaşka bir tat katıyor Çetin.


CEMRAN ÖDER/KitapSanat

Akademisyen, dramaturg, oyun yazarı ve çevirmen Ferdi Çetin’in ikinci öykü kitabı Yedinci Günün Karanlığı, öykünün sınırlarını genişletmeye aday. Yazının farklı türleri arasında ustalıkla gezinen Çetin, bu üretkenliğini öykülerine de yansıtıyor. Cesaretle ve yaratıcı bir ilhamla hem biçim olarak yeniyi zorlarken hem de üslup olarak öyküye bambaşka bir tat katıyor. Yazarın öykülerini ilk kez okuyanlar için şaşırtıcı ve sarsıcı bir okuma deneyimi sunmayı başarıyor.

Kısacık öyküler birer şiir formuna bürünürken akılda uzun süre kalmaya devam ediyor ki, sanırım yazarın en önemli yeniliği de burada saklı. Okuyup bitirdiğimizde bitmiyor öyküler; bir süre öyküde gezinmeye devam ediyor okur. Özellikle öykü kişileri o kadar canlı tasvir ediliyor ki, komşu teyze veya bir baba, bir ağabey olarak karşımıza çıkıverecek gibi canlılığını koruyor.

Aynı zamanda bir tiyatro insanı (dramaturg, yazar, çevirmen) olan Çetin, tiyatronun imkânlarını da öyküye aktarıyor. Öykülerin neredeyse tamamında mekân sanki bir rol kişisi gibi belirgin. Bazen bir apartman, bazen bir koltuk, bazen bir pencere olarak kazınıyor zihnimize.

Yazarın öykülerinde ortaklaşan unsurları bulmak, bir tarafıyla ipuçlarını toplayarak iz sürmek gibi. Sanki bir öyküdeki nesne diğer öykünün öznesi oluyor, belli belirsiz çizilen bir komşu diğer öyküde ana karakter olarak beliriyor. Bu sürprizli durum okuma zevkini hep diri tutuyor.

Ferdi Çetin’in öykülerinde ilk dikkat çekici biçimsel özellik, harflerin hep küçük olması, şiirsel akışı ve kurallarını kendi belirlemesi. 2019 yılında yayınlanan ilk öykü kitabı Evimizi Böyle Yaktım’da da benzer bir üslup ve biçimle yazan Çetin, öyküde yenilikçi bir anlatıma sahip. Öykünün gücünü şiirin ahengi ve ritmiyle yeniden kurma becerisi, yazının geçirgenlik imkânından kaynaklanıyor gibi. Öykülerden birer oyun metni de çıkarabilirsiniz, onları birer şiir gibi de okuyabilirsiniz. Bu yönüyle alışılmışın ve beklenenin dışında ve bu nedenle yenilikçi. Birbirine benzer anlatımların olduğu bugünlerde böylesi yenilikçi bir öykü okumak ilham verici.

Yazarın öykülerinde sıkça ele aldığı temalar arasında yalnızlık, kent, gündelik rutinler, değişen İstanbul, beyefendiler ve hanımefendiler yer alıyor. Nostalji ve bir ölçüde hesaplaşma duygusu ayırt edici bir unsur.

Benim en sevdiğim öykülerinden biri, kitaba da adını veren Yedinci Günün Karanlığı’nda biten bir yaşamın ardından kurulan yeni hayatın öyküsünü anlatıyor gibi. Hem teatral hem de çok katmanlı bir tat bırakıyor. Ölüm ve yaşam arasında geçen kısacık öyküde imgelerin gücünden yararlanarak inceden ve derinden başka bir derdini dile getiriyor. Fakat okurun kolaya kaçmasını istemiyor Çetin; bu yüzden o kısacık öyküleri okuyup bitirdiğimizde, öykülerin biraz demlenmesini ve üzerine düşünülmesini istiyor.

KİTAPTAN

“Nasıl görünecek dağlar, göller, ağaçlar ve evlerin çatıları birkaç bin yıl sonra, biz yeryüzünden silindiğimizde, diyor, oturuyor hallaç.” (‘İnsanlığın Büyük Verandasında’ öyküsünden.)

SON GİRİLEN İÇERİKLER