Sultan Abdülmecid tarafından Ayasofya Camii’nin restorasyonunda görevlendirilen Fossati kardeşlerin onarımlarını ve restorasyon öncesini gösteren gravürler kitaplaştırıldı. Fossati kardeşler, o dönem onardıkları Ayasofya’nın 25 adet gravürünü albüm halinde Abdülmecid’e hediye etmişti. Demirören Yayınları da Abdülmecid’e hediye edilen gravürlerin tıpkıbasımı olan ‘Ayasofya’ adlı kitabı özgün boyutlarında yeniden yayımladı.
İtalyan mimar kardeşler Gaspare Fossati ve Giuseppe Fossati, 1847’de Sultan Abdülmecid tarafından Ayasofya Camii’nin restorasyonunda görevlendirildi. Ayasofya restorasyonu sırasında Hünkar Girişi cephe düzenlemesi, Hünkar Mahfili, Kasr-ı Hümayun ve Ayasofya Muvakkithanesi gibi ekler yapan mimar kardeşler, restorasyon sonrasında kardeşlerden Gaspare Fossati’nin çizimlerinden oluşun bir albümü Abdülmecid’in desteği ile Londra’da yayımlamıştı. Fossati kardeşlerin restorasyonunu belgeleyen bu gravürler, Ayasofya Camii’nin onarımlarının tarihini hakkında önemli bilgi ve belgeler sunuyor.
Demirören Yayınları tarafından tıpkıbasım tekniğiyle basılan Fransızca ve Türkçe olarak iki dilde yayımlanan ‘Ayasofya’ kitabı, büyük boy, özel kutusunda ve kişiye özel sertifikalı olarak basıldı. Kitabın içerisinde Gaspare Fossati’nin çizdiği 25 adet gravür bulunuyor. Yazar ve tarihçiler, o dönemin onarımlarını ve restorasyon sürecini günümüzle karşılaştırma imkanı sunduğu için ‘Ayasofya’ kitabının çok önemli tarihi belge olduğunu söylüyor.
Araştırmacı-yazar Erhan Altunay ve Arkeolog Dr. Murat Sav, Ayasofya Camii ve Fossati kardeşlerin onarımları hakkında önemli bilgiler verdi.
ALTUNAY: FOTOĞRAF DEĞERİNDE BELGELERİMİZ VAR
Ayasofya Meydanı’nı anlatan araştırmacı-yazar Erhan Altunay, “Burada tapınaklar vardı, Zeuksippos hamamı vardı, birçok bina vardı. Burası büyük bir meydandı. O günlerden hiçbir iz kalmadı. Ama çok şanslıyız çünkü Fossatti kardeşlerin Abdülmecid için Ayasofya’yı anlattıkları kitapta fotoğraf değerinde belgelerimiz var. 19’uncu yüzyıl halini çok iyi tanıyoruz. Demirören Yayınları’ndan çıkan bu önemli kitapta gördüğümüz bir şey var; baktığımız zaman burada binalar görüyoruz. Aslında o zamanlar Ayasofya Mahallesi vardı. İnsanlar burada yaşıyordu. Bunlar zaman içerisinde Abdülmecid ve Abdülaziz dönemlerinde tamamen yıkılmış oldu, bugüne kadar hiçbir izi kalmadı. Yok olan bu binalarla ilgili elimizdeki en güzel belgeler de bu kitapta rastladığımız gravürler” dedi.
DR. SAV: BAŞVURULABİLECEK EN GÜZEL KAYNAKLARDAN BİRİSİ KENDİ ÇİZMİŞ OLDUĞU RESİMLER
Arkeolog Dr. Murat Sav, “Fossati kardeşlerin Sultan Abdülmecid döneminde yaptığı 1847 ve 1849 yıllarını kapsayan restorasyon aşamasında hem öncesiyle hem de sonrasını karşılaştırma yapmak amacıyla başvurulabilecek en güzel kaynaklardan birisi kendi çizmiş olduğu resimlerdir. Mesela bu resimlerden bir tanesinde Ayasofya’nın dış cephelerinde nasıl değişikliklerin olduğunu görmek çok mümkün olabiliyor. Gaspare Fossati’nin 1847 ve 1849 yılı onarımında öncelikli olarak onarımdan önce yapıyı resmettiğini görüyoruz. Mesela bu resimlerinden bir tanesinde cepheye baktığımız zaman dış cephelerinin sadece tek renkli bir sıvayla geçilmiş olduğunu görüyoruz. Buradaki ağırlık kulelerinin üst tarafında bitim noktalarında çatıların iki yana eğimli kırma çatılar şeklinde bittiğini görüyoruz.
Fakat onarımdan daha sonraya baktığımızda bu defa Ayasofya’nın tüm cephelerinin sarı ve kırmızı renkte derzlemeyle ele alındığını görüyoruz. Ayrıca ağırlık kulelerinin üst taraflarının ise değiştirilerek yarım dairesel forma sokulduğunu görüyoruz. İşte bütün bunlar Fossati’nin onarımının detayları ve tekniği konusunda da bize bilgi veriyor. Ayrıca dış tarafta kubbeyi kuşatan payandalara 4 tane ek yaptığını biliyoruz. Bu nedenle Fossati’nin kendi restorasyonunu aynı zamanda resmetmesi de günümüzde bu restorasyonu yorumlama açısından belgesel değer taşıyor” diye konuştu.
ALTUNAY: 1930’LARA KADAR BU MOZAİĞİN ÜZERİ KAPALIYDI
Önceki zamanlarda Ayasofya Camii’nin girişi olarak kullanılan kapı hakkında bilgiler veren Altunay, “Ayasofya Camii’nin çıkışı olan ama bir zamanlar giriş olarak kullanılan hatta Fatih Sultan Mehmet’in girdiği kapıdayız. Burası mozaiğiyle meşhur bir yer. Bir zamanlar 1930’lara kadar bu mozaiğin üzeri kapalıydı. Fossati kitabında bunu çok net olarak görebiliyoruz” dedi.
DR.SAV: FOSSATİ DÖNEMİNİN ONARIMLARININ İZLERİNİ TAŞIYOR
Kapının güzel bir noktası olduğunu söyleyen Dr. Sav, “Buranın güzel bir noktası var. Girdiğimiz kapı Tarsus’ta bir Pagan Tapınağı’nın kapılarıyken daha sonra Ayasofya’daki bir onarım sonrası getirilerek buraya takılmış. Onun da tam karşısında muhteşem bir mozaik pano var. Bu mozaik panoda imparator Konstantin ve Justinianos betimlenmiş. Ortada Meryem Ana ve oğlu İsa’nın bir betimi var. Meryem Ana’nın sağ tarafında bulunan figür Justinianos, elinde tutmuş olduğu ise Ayasofya. Bunun güzel bir noktası var. Yapıldığı dönem itibarıyla Ayasofya’nın mimari kimliğini de çok güzel yansıtıyor. Neredeyse özgün hali yansıtılmış. Diğer taraftaki ise İmparator Konstantin ve İstanbul kentinin bir maketini sunarken resmedilmiş. Burası da Fossati döneminin onarımlarının izlerini taşıyor. Duvarlarda mermerlerin olmadığı yerlerde alçı üzerine mermer taklidi yapılmış. O dönem Fossati onarımında yapı hem güçlendirme açısından hem de mimari açıdan bütünsel olarak ele alınmış” diye konuştu.
ALTUNAY: FOSSATİ’NİN BURADA İZLERİ VAR
Fossati’nin çizmiş olduğu mermer kapının önünde değerlendirmelerde bulunan Altunay, “Ayasofya’da mermer kapının önündeyiz. Fossati’nin yaptığı çizimlerde de burası çok güzel görünüyor. Burada ilginç olan bir şey var, iyice baktığınız zaman bu alanda mermerlerin açık olduğu ve halı olmadığı görülüyor. Burada o dönem zaman zaman namaz kılınıyor olabilir ama genelde burası namaz kılma yeri değil. Daha çok insanların oturduğu, sohbet ettiği, Kuran okuduğu daha serbest bir alan. Bu da buranın kullanımıyla ilgili çok güzel ipucu veriyor. Fossati’lerin burada izleri var” dedi.
DR. SAV: SÜTUNLARI AKSA GETİRDİ
Fossati’nin Ayasofya’da derin izler de bıraktığını söyleyen Dr. Sav, “Fossati yaptığı onarım sırasında Ayasofya’da bazı derin izler de bıraktı. Mesela buradaki güçlendirme çalışmalarının altına da imza attı. Örneğin 12 tane sütunun alt tarafındaki kaideleri kaldırarak onları değiştirdi, yeniledi, sütunları aksa getirdi. Çünkü yüklerden dolayı biraz kaymış vaziyetteydi. Onun dışında görmüş olduğunuz kalem işi bezemeler bunların neredeyse tamamına yakını o dönem üzerinden geçildi. İç mekanda Fossati’nin derin izleri var. Mesela büyük oranlarda yapılmış olan çapları çok büyük Cihar yar-i güzinler var. Yine 19’uncu yüzyılda Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılmış olan hatlar var, bunlar da camideki yerlerini aldı. Bunun dışında elbette ki caminin içerisinde meleklerle ilgili çalışmaları da oldu. Yalnızca yüzlerini kapatma vasıtasıyla melekler yine muhafaza edildi. Mozaiklerin neredeyse önemli bir bölümü 18’nci yüzyılın ilk yarısında 1730’lu yıllara kadar genel itibarıyla açıktı. 1730’lu yıllarda yapılan onarım esnasında üzerleri çok ince bir badana ile kapatıldı. Ondan sonraki süreçte Fossati onarımı döneminde açıldı” ifadelerini kullandı.
‘DEMİRÖREN YAYINLARI TARAFINDAN TEKRAR YAYIMLANMASI MUHTEŞEM BİR ÇALIŞMA’
Fossati’nin kubbe ile ilgili çalışmalar da yaptığını söyleyen Dr. Sav, şunları ekledi:
“Kubbe’nin de güçlendirilmesi için kubbe eteğini bir zincirle kuşatıyor. Dolayısıyla o dönemki yapılmış restorasyon aynı zamanda Fossati’nin çizimlerinde de çok yer aldığından dolayı bazı konularda hem sosyolojik olarak hem yapının kullanımı hem de yapısal anlamda çok önemli detaylar içeriyor. Hatta bu kitap 1852 yılında yine Sultan Abdülmecit’in desteğiyle Londra’da yayımlanıyor. O yayınlandıktan sonra da bunun özel bir albüm şeklinde Demirören Yayınları tarafından tekrar yayımlanması muhteşem bir çalışma. Böylelikle o dönemin onarımının neler yapıldığı hem o dönem hem öncesi hem de günümüzdeki haliyle daha net çizgilerle karşılaştırılması mümkün olabiliyor.”
“AYASOFYA YAŞAMAYA DEVAM EDİYOR”
Dr. Sav, “Fossati’nin onarımı esnasında daha önce burada mevcut olan hünkar mahfilinin yerine yeni bir hünkar mahfili yapılır. Bu genellikle neo bizanten üslubunda bir mahfili olarak kabul edilir. Mahfili taşıyan sütunların 3 tanesi de Fatih Camii’nin avlusunda, geçmişten beri kullanılmayan 3 tane sütun olduğu biliniyor. İçerisinde de muhteşem bezemelere sahip. Aynı zamanda yine bu onarım döneminde Fossati’nin mihrap bölümündeki apsis duvarındaki pencereler de elden geçiyor. Onarım bittikten sonra 13 Temmuz 1849 yılında da açılış yapılıyor. Bu onarım sırasında yaklaşık olarak ortalama bine yakın işçinin çalıştığı tahmin ediliyor. Ayasofya; geç antik çağ, Bizans’ın çeşitli dönemleri, Osmanlı’nın içerisinde çeşitli müdahaleler, Mimar Sinan’ın onarımları başta olmak üzere çok uzun bir serüvene sahip. Bu bin 500 yılın ardından günümüzde de içerisindeki antik devirlerden kalma çeşitli malzemeler, Bergama’dan getirilen mermer küpler ve devşirme malzemeleriyle beraber Ayasofya yaşamaya devam ediyor” dedi.